Narsistik Kişilik Bozukluğu

narsistik-kisilik-bozuklugu (2)

Narsistik kişilik bozukluğu nedir?

Narsistik kişilik bozukluğu, kişinin kendine dair abartılı önem algısı, diğerleri tarafından aşırı takdir edilme ve beğenilme isteği ve diğerlerine karşı empati yoksunluğu ile karakterize, uzun dönemli bir kişilik bozukluğudur. Bu kişiler diğerleri tarafından bencil, talepkar, manipülatif ve kibirli olarak nitelendirilirler. Görülme sıklığı klinik ortamlarda %2 ila %16 arasında değişmektedir. Toplumda ise bu oran yaklaşık olarak %1’dir. Erkeklerde daha sık görüldüğü düşünülmektedir. Genellikle ergenlik ya da erken yetişkinlik döneminde başlar. Çocukluk döneminde narsistik semptomlar görülebilir ancak bunlar genellikle yaş dönemi ile alakalıdır. 

DSM-V Tanı Kriterleri

DSM-V’e göre bir kişinin narsistik kişilik bozukluğu tanısı alabilmesi için aşağıdakilerin en az beşini gösteriyor olması beklenir:

  • Kendi önemine dair büyüklenmeci bir algı
  • Limitsiz güç, başarı, güzellik veya aşka dair fanteziler ile meşgul olma
  • Kendinin özel olduğuna ve sadece özel insanlar veya kurumlar tarafından anlaşılabileceğine inanma
  • Diğerlerinin aşırı ilgi ve hayranlığına ihtiyaç duyma
  • Diğerlerini kullanma/manipüle etme
  • Empati eksikliği 
  • Diğerlerini kıskanma veya kendinin kıskanıldığını düşünme
  • Kibirli, diğerlerine tepeden bakan davranış veya tutumlar

Diğer Hastalıklar İle Komorbiditesi & Ayırıcı Tanı

Narsistik kişilik bozukluğu genellikle duygu durum bozuklukları, yeme bozuklukları ve madde kullanım bozuklukları ile birlikte görülür. Kimi zamanlar dürtüsel ve düşünmeksizin davranışlar göstermelerinden ötürü bipolar bozukluğun mani dönemi ile karıştırılabilir. 

Histerik bozukluk ile benzerdir. İki kişilik bozukluğuna sahip kişilerde de dramatik ve büyüklenmeci davranışlar yaygındır, kişilerarası ilişkiler yüzeyseldir, duyguların ifadesi gerçekçi değildir. Ancak iki kişilik bozukluğu arasındaki fark; histerik kişiler diğerlerinin onayına ihtiyaç duyarken, narsistik kişiler kendi değerlendirmelerine güvenirler ve diğerlerine bağımlılığı zayıflık belirtisi ve tehlikeli olarak görürler. 

Hem narsistler hem de antisosyal kişilik bozukluğuna sahip kişiler yüzeysel, empati kuramayan, akıcı ve etkileyici konuşan, manipülatif özellikler sergilerler. Ancak narsistlerin davranışları daha az dürtüsel, daha az agresif ve daha az hilekardır. Aynı zamanda antisosyal kişilikler diğerlerinden beğenilmek ile doyurulan bir narsistik doyum aramazlar. Son olarak antisosyallerin aksine narsistik kişiliklerin çok azı kriminal bir suça karışmıştır. 

Narsist kişilikler obsesif kompulsif kişilikler ile de bazı benzerlikler gösterir ve ayırıcı tanının alınması bu bağlamda önemlidir. Öncelikle iki kişilikteki insanlar da mükemmelliğe dair bit tutku beslerler ve buna sadece kendilerinin ulaşabileceğine dair inanç taşırlar. Ancak obsesif kompulsif kişiler, narsist kişiliklerin aksine kendilerini eleştirirler ve eksiklikleri olduğunda bunun farkına varabilirler. 

Kişilerarası İlişkiler

Bu kişiler kendi önemlerine dair düşünceler ile aşırı meşguldür ve güç ve başarıya dair fantezilere sahiptir. Aynı zamanda kendilerini diğer insanlardan üstün görürler. Kişilerarası ilişkilerinde diğerlerinden kendi isteklerinin giderilmesine dair mantıksız talepleri olabilir. Diğerlerinin ihtiyaçlarını göz ardı ederler ve güç kazanmak için ötekileri manipüle edebilir veya kullanabilirler. Kişilerarası ilişkilerde fazlasıyla talepkar ve emredici davranabilirler. Eleştiriye karşı aşırı toleranssızdırlar, en ufak eleştiride öfkelenebilir ve savunmaya geçerler. Diğerlerinin başarılarına karşı takdir edici değil, kıskançlık duygusu ile hareket ederler. 

Narsistik kişilikler gücün, özgüvenin, rekabetin ve hırsın takdir edildiği hatta desteklendiği Amerika gibi ülkelerde fazlasıyla başarılı olurlar. Başarılarını, yeteneklerini abartma ve kendilerini olduğundan üstün gösterme eğiliminde olduklarından çevrelerinden bu inançlarını destekleyici yaklaşımlar görürler. Ancak kimi zamanlarda da kariyerlerinde kolaylıkla pes edip yanlış seçimler yapabilirler. İş hayatında da çevrelerindeki kişilerde sinir yaratabilirler.

Etiyolojisi

Bilişsel yaklaşıma göre bu kişilerin bir kısmı çocukluk döneminde aileleri tarafından gördükleri aşırı ilgi ve hoşgörü neticesinde kendilik değerlerine dair gerçekçi olmayan inanışlar geliştirmişlerdir. Kendi değerlerini abartmayı ve kendilerini diğerlerinden çok daha önemli görmeyi öğrenmişlerdir. Narsistik kişilik bozukluğu geliştirmiş diğer kişilerde ise kendilerinin biricik ve özel olduğu algısı çocukluk döneminde yaşadıkları bir reddedilmeye karşı savunma olarak gelişmiştir. Narsisizmin çocukluk döneminden itibaren gelişmesinde psikolojik etmenlerin yanısıra biyolojik, genetik ve sosyal faktörlerin de rolü olduğu düşünülmektedir. Hastalığın gelişiminde tek bir sebep yerine bunların kompleks etkileşimi etkili olmaktadır. Aşağıda bu modelleme görülmektedir:

Terapide Narsisizm

Bu kişiler genellikle terapiye depresyon sebebiyle veya yaşamlarındaki güncel stres kaynakları ile baş etme nedeniyle gelirler. Bunun dışında terapiye gelmemeyi tercih ederler. Geldiklerinde ise sıkıntıların kaynağını kendilerinde değil dış etkenlerde arama olasılıkları yüksektir. Problemleri diğerlerinin zayıflıkları olarak görürler. 

Erken dönemlerde narsisizmin psikanalizde tedavi edilemez olduğuna, analize uygun olmadığına dair bir inanış vardı. Ancak yeni dönemlerde özellikle Kernberg ve Kohut’un yaklaşımları ile narsisizm yeni bir boyut kazandı ve terapide etkin sonuçlar alınabileceği görüldü. 

Bilişsel teknikler bu kişilerin kendi yetenekleri ve kendilerine dair algıları ile ilgili daha gerçekçi bakışlar edinmelerini sağlamaktadır. Aynı zamanda bu kişilerin durumları yorumlama şekillerini değiştirerek, öteki insanların ihtiyaçlarına daha hassas olmalarını sağlamayı amaçlamaktadır. Yeni dönem bilişsel davranışçı yaklaşımlardan şema terapinin de narsisizm tedavisinde etkili olduğu kanıtlanmıştır.